Aidiyet Belirsizliği

Abraham Maslow, ait olma ihtiyacını ünlü ihtiyaçlar hiyerarşisinin ya da “piramidinin” ortasına yerleştirmiş. Tabanda yiyecek, barınak gibi fizyolojik ihtiyaçlar, sonra güvenlik, ardından sevgi ve ait olma ihtiyacı geliyor, en üstte de öz saygı ve kendini gerçekleştirme ihtiyacı yer alıyor. Aidiyet piramidin ortasında, ancak Maslow ait olma ihtiyacı üzerine resmi bir bilimsel araştırma yapmamış.

Son birkaç on yılda yapılan araştırmalar ise ait olmanın piramidin tabanına daha yakın bir yerde, neredeyse yiyecek ve barınma kadar hayati bir ihtiyaç olarak konumlandırılması gerektiğini gösteriyor. Üstelik bu sadece bebeklik döneminde değil, tüm yaşamımız boyunca geçerli.

Aidiyet üzerine çalışmaya ve burada yazmaya başladığımdan beri bazı mesajlar alıyorum. Ait hissetmemeyi, yabancılaşmayı üstü örtük bir şekilde bir kendinden gurur örneği olarak gören mesajlar bunlar. Altında ise küskünlük var elbette ki. Hayata küskünlük, insanlara küskünlük, tanrıya küskünlük…

Ve ne var biliyor musun, aidiyet eksikliği uzun süreli bir deneyime dönüştüğünde aslında yaralanıyorsun. İnce ince kanayan bir yara gibi… Aidiyet üzerine yapılan araştırmalarda buna “aidiyet belirsizliği” deniliyor.  Kişinin belirli bir ortamda tam olarak kabul edilip edilmediği veya edilip edilmeyeceği konusunda şüphe duyduğu ruh halini ifade etmek için kullanılan bir terim. Aidiyet belirsizliği uzun süre devam ettiğinde olumsuz etkileri var. Aidiyet duygumuza yönelik tehditler algıladığımızda, olasılık ufkumuz daralıyor yani bir tünel vizyonuna giriyoruz. Kendimizi, diğer insanları ve içinde bulunduğumuz durumları savunmacı ve kendini korumacı bir şekilde yorumlama eğiliminde oluyoruz. Beceriksiz olduğumuz ya da orada olmamız gerekmediği, anlaşılmayacağımız çıkarımlarını daha kolay yapıyoruz. Görüşlerimizi, özellikle de başkalarının görüşlerinden farklıysa, ifade etme olasılığımız azalıyor. Algılanan eleştirilere karşı daha duyarlı oluyoruz. Başarısızlık riski taşıyan meydan okumaları kabul etmeye ise daha az meyilli.

Kısacası ait hissedememek böbürlenebileceğimiz bir şey değil.  Yozlaşmış bir düzene ait hissetmemek bir erdem ancak ait hissedebileceğimiz yaşamlar ve bağlar yaratmak ise bir mecburiyet. 

Yorum Yap

E-Postanız güvende. Gerekli alanları doldurunuz*