Sık sık sorulur “Peki bu süreç ne zaman bitecek?” Türbülansı bol zamanlardan geçerken her astrolog mutlaka bu soruyla karşılaşır. Sorunun kaynağında ise çok doğal bir insan olma hali yatar. Belirsizliğe dayanamayan insan zihni netleşmek ister. Kontrolü ele almak ister ki böylelikle güvende hissedelim.
Bu sorunun altında “yaşamı kontrol edebiliriz” yanılgısının dışında başka bir katman, başka bir yanılgı daha var gibime geliyor. Bu yanılgı yaşamı bir ova ya da bir göl gibi algılamakla ilgili. Aslında buna algı demek de yanlış olur. Çünkü en nihayetinde yaşamın düz bir çizgi gibi ilerlemediğini biliyor ve deneyimliyoruz. Ancak yine de onu dalgasız bir göl ya da engebesiz bir ova gibi deneyimlemek istiyoruz. Bu büyük ihtimalle yine bir ihtiyaçla, güvende olma ihtiyacıyla bağlantılı.
Ancak bu çağa özgü bir dayatma ve yanılgı da var. Yaşamın tek taraflı bir şekilde pozitifleştirilmesi diyebiliriz bu dayatmaya. Yaşamın doğal seyrinde var olan felaketlerin, afetlerin, hastalıkların, acıların, ölümlerin sanki hiç planda olmayan ve asla olmaması gereken şeylermiş gibi algılandığı bir zaman dilimindeyiz. Zaman demişken, asıl ona dair algımız burada büyük bir rol oynuyor. Kontrol edemediğimiz gelecek; her türlü felaketi dışarıda bırakan en iyi şeklini almış bir şimdiki zamana dönüşerek pozitifleşiyor, diyor Byung-Chul Han. Bütün “kötü” olasılıklar kapı dışarı edilmiş. Şimdi ve gelecek durgun bir göl gibi, dalgasız, hareketsiz ve tahmin edilebilir. Düz bir çizgi.
Böyle değil tabi ama böyle olsun istiyoruz. Oysa ki yaşam içerisinde birçok döngünün yer aldığı sonsuz bir döngü. Astroloji de bunun bir diğer izdüşümü. Her şey dönüyor. Üzerinde yaşadığımız gezegen dönüyor. Sürekli ama sürekli bir döngü kapanıp bir diğeri başlıyor. Yeryüzü de sadece ovalardan ve göllerden oluşmuyor. Görkemli dağları, kraterleri, volkanları, ormanları ve okyanusları var. Yaşam da yeryüzü gibi; tsunamileri var, patlayan volkanları var ve de durgun gölleri. Ve yaşam gökyüzü gibi; döngüleri var. Bir mevsim kapanırken bir diğeri başlıyor..
Bir mevsim kapanırken bir diğeri başlıyor. Bazen bir döngünün içinde sağlam adımlarla ilerlerken, öğrenip keyif alırken, aynı anda başka bir döngüde tökezliyoruz, inciniyoruz.
Çağımızda ise yaşam pozitifleştirilirken evcilleştiriliyor da. İşte bu yüzden ehlileştirilmiş yaşamlarımızda, ani ve beklenmedik bir maraz çıktığında bu davetsiz misafirin ne zaman gideceğini hemen öğrenmek istiyoruz. Hemen “normal”e dönmek, yaşamı bir düz çizgi gibi deneyimlemek istiyoruz. Oysa ki her şeyin bir eksende döndüğü, hareket ettiği bu dinamik âlem özünde vahşi.
“Ne zaman bitecek, ne zaman sona erecek” sorusu ise böyle bir âlemde anlamını yitiriyor. Çünkü bitmeyecek. Bu felaket bitecek, sonra selamete ereceğiz bir süre ve sonra yine bir başka felaket gelecek. İç içe geçmiş sonsuz döngüler… 2020 bitecek ama 2021 gelecek bütün vahşiliği ile, sonra belki bir müddet sular durulacak ama yine tekrar dalgalanacak. Bunun neden böyle olduğuna dair cevapları size bırakıyorum. Ben daha çok bu dinamik ve vahşi varoluşun bir parçası olarak onu nasıl kapsayabileceğimizi merak ediyorum. Ya da onun bizi kapsamasına nasıl izin verebileceğimizi merak ediyorum.
Bu söylediklerim “insan türü olarak yaşamı ehlileştirip kontrol ediyoruz, her şey yolunda.” hikayesini anlatan modern zamanlar için bir negatif sevicilik olarak algılanabilir elbette.
Ama öyle değil 🙂
Astrolojide bilinen bir şeydir, doğum haritasında çok fazla uyumlu gezegen açıları olan kişiler kendilerini gerçekleştirmek, gelişmek, evrilmek konusunda âtıl kalırlar. Fazla rahat ve düz bir çizgi halini almış yaşam, kişiyi kuyunun dışına sıçraması için motive etmez.
Diğer yandan bu illa ki de musibetle tekâmül etmemiz gerektiği anlamına da gelmiyor. Evrilmemizi sağlayan itici güçler ızdırap verici deneyimler yerine zorlanabileceğimiz irili ufaklı engebeler de olabilir. Eğer hamster gibi aynı tekerleğin içinde körlemesine koşmuyorsak tabii ki…
Yaşamın işte bu vahşi doğası, bu kontrol edilemez dinamik doğası sinir sistemi olan biz faniler için katlanılmaz bir hale gelebiliyor. O sinir sistemi çökebiliyor gelen her dalgayla. İşte tam da bu sebeple yaşamı birer göl gibi deneyimlemeye çalışmak yerine kendi içinde bir göl yaratmayı deneyebilirsin. Dışarıda hortumlar, tsunamiler olurken, volkanlar patlar şimşekler çakarken sen içindeki o dingin gölün kenarında huzur bulabilirsin. Yaşamı ehlileştirmek yerine sürekli ya iyiye ya da kötüye odaklanan zihnini ehlileştirerek içsel ovanda hafifçe esen rüzgarın tadını çıkarabilirsin. O zaman “bu ne zaman bitecek” sorusu da gölün dingin yüzeyinde buharlaşır gider.
Aşkla
Eda
1 Yorum Yap
yine o kadar guzel anlatmissin ki! garip bir guc verdi bu yazin bana
Yorum Yap