Hepimiz mutluluk istiyoruz. Burada hemfikiriz. Hepimiz acı çekmek değil, mutlu olmak istiyoruz. Doğuda da batıda da insanlar mutluluk arayışında. Budist öğretinin içeriğinde de bu var, Batılı filozofların da ortak kaanate vardığı yer burası. Ancak eğer sizde benim gibi kavramların ve dolayısıyla kelimelerin altını kazıma eğilimindeyseniz “mutluluk” ile ne kast ettiğimize bakma ihtiyacı duyarsınız. Mutlu olmak istiyorum derken tam olarak ne istediğimi biliyor muyum diye sorabilmek kıymetli bir davranış. Ve lakin şimdilik mutluluğun resmini yap Abidin gibi bir yere girmeyeceğim bu yazıyla. Ancak Immanuel Kant’ın meşhur bir ifadesinden alıntı yapmadan da duramayacağım:
Mutlu olmak bir şeydir, iyi olmak ise bir başka şey.
Bu ifadenin altını kazıdığımızda görüyoruz ki iyi olmak, daha doğrusu iyi bir insan olmak bazen mutlu olamamak anlamına gelebilir. İyi bir insan olmak demek sana mutluluk getiren şeylerden vazgeçmek demek olabilir. Seçim yapmak gerekirse iyi bir insan olmak istiyorsan, mutluluktan vazgeçmek ödemen gereken bir bedel olabilir. (Mutluluğa dair bu ifadeyi özellikle Kant gibi batılı bir filozoftan seçtim ki içinde yetiştiğimiz ve zihnimizde yer etmiş anlayışın farkına varalım.) Zihnimize atılmış bu tohum vahşi kapitalizmin nabız gibi attığı topraklarda da her an sulanır.
Doğuya baktığımızda ise -ki burada benim bakışım öğrencisi olduğum Tibet Budizmine yöneliyor- iyi olmak ile mutlu olmak başka şeyler değil, olamaz da. Bunu özellikle de Dalai Lama’nın batılı dillerin çoğunda iyi bir insan olmanın en temel öğesi olan şefkatle ilgili kelimelerin ikiye ayrıldığını öğrendiğindeki şaşkınlığında yaşarız. Şefkat, diğerlerinin acısını dindirmeye yönelik bir eylem ve de özşefkat kendi acımı dindirmeye yönelik. Oysaki Tibet dilinde “tsewa” ikisini de kapsar.
Peki biz nasıl oldu da iyi olmak için mutluluktan vazgeçmemiz gerektiğine inandık, inandırıldık?
Ve tabii ki ben de seni kandırdım sevgili okuyucu, mutluluğun resmini yapmayacağım dedim ama kaçınılmaz olarak bir resim çizeceğim buraya. Hala burada mısın?
Mutluluk eğer belli bir şekilde hissetmek ise ki bu duyusal haz ve arzuların tatmini ile temin edinilebilir anlamına geliyor, mutlu olmak için iyi bir insan olmaktan vazgeçmemiz gerekebilir. Burada iyi bir insan olmayı Tibet dilindeki şefkat kelimesi ile bağlam kurarak alırsam hem kendinin hem de diğer insanların iyi halini ve mutluluğunu gözetmek diye özetleyebilirim.
Yok eğer mutluluk belli bir şekilde hissetmek değil de belli bir şekilde varolmak ise yani belirli bir varoluş hali ise o zaman mutlu olmak için iyi insan olmaktan vazgeçmem gerekmez.
İçinde yetiştiğimiz kültürel atmosfer bizlere sürekli mutluluğu hemen, hızlı ve orgazmik bir şekilde elde edilebilecek bir ürün gibi paketler satar. Ya da mutsuzluktan kurtulmanın yollarını sunar ağrı kesici misali. Bu anlamda mutluluk bir çocuğun yeni oyuncağını aldığında açığa çıkan his ve duygulardır, mutsuzluk ise o oyuncağın elinden alınmasıyla açığa çıkanlar. O mutsuzluğu bastırmak için de şeker veririz olur biter. Burası da işte rengarenk bağımlılıklarımızın başladığı yer. Çocuğun yeni oyuncak sonrası açığa çıkan “mutluluk”unu daimi kılmak içinse muazzam bir çaba harcamamız gerekir. Çünkü geçicidir. Duyuları tatmin etmek ve zihni oyalamak için açığa çıkan her duygu gibi bu tarz mutluluk da geçicidir. Ve iyi olmaktan, duyuları tatmin etmek ve zihni oyalamak için vazgeçebiliriz. Tıpkı kendi yeni oyuncağından sıkılan çocuğun arkadaşının oyuncağına göz koyması gibi…
Mutluluğu belli bir varoluş hali olarak aldığımızda ise duyuların tatmini ile açığa çıkan his ve duygular gibi geçici olmadığını görürüz. Bu sebeple de iyi bir insan olmamın önünde engel teşkil etmez. Budist öğretide de nötr olma haline denk gelen bir yanı var. Haz verene tutunup acı verenden kaçan yapımıza reset atmak gibi. Ve işte bu hal içerisinde iyi bir insan olmanın yapı taşları olan şefkatten, cömertlikten ve bağlantılı erdemlerden vazgeçmem gerekmez.
Üstelik böyle bir mutluluk hali daha doğrusu varoluş hali içerisinde David Bohm’un ve de Budist öğretinin bahsettiği her şeyin birbiriyle bağlantı halinde olduğu o ağın idrakine daha yakın bir haldir. Bu sebeple bilirim ki kendime ya da karşımdakine karşı iyi olmak arasında bir fark yoktur.
(Neptün – Jüpiter Kavuşumu Balık burcunda Nisan 2022’de gerçekleşecek.)
Yorum Yap